• img
    Yükleniyor...

18 Maddelik Torba Kanun’da Yargı Bağışıklığı Detayı

TBMM Genel Kurulunda, bu hafta 11 Ocak Salı günü 18 maddelik ‘Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri için mesai yapacak. 18 maddelik torba teklifinin Merkez Bankası düzenlemesine ilişkin 1. Maddesinde ‘yargı bağışıklığı’ Meclis’te tartışmalara sebep oldu. 

‘Yargı Bağışıklığı’ Nedir? Dünyada ve Türkiye’de yargı bağışıklığı nasıl tartışılıyor? CHP, HDP ve  İYİ Parti bu düzenlemeye niye karşı çıktı? Teklif metninden neden çıkarılması istendi?

YARGI BAĞIŞIKLIĞI NEDİR?

Yargı bağışıklığı, bir devletin tüzel kişiliğinin, başka bir ülkenin mahkemesi önünde ‘yargılanamaması’ ilkesini ifade etmektedir. Bu ilke ‘devletlerin egemen eşitliği’ temel varsayımından hareketle olgunlaşmıştır. Yargı bağışıklığı hem ‘Uluslararası Hukuk’ ve ‘Uluslararası Özel Hukuk’un ortak tartışma alanlarından biri haline gelmiştir.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YARGI BAĞIŞIKLIĞI

1849 yılında İspanya’nın aleyhine, Fransız Yargıtayı tarafından verilmiş ‘Casaux’ kararı, devletlerin yargı bağışıklığı ilkesine olan tutumunu gösterir nitelikteki ilk hukuki adımdır. Fransız Devleti, olayda, İspanya’nın Fransız mahkemeleri önünde yargılanamayacağı sonucuna varmıştır. Bu ilke daha sonra 1879 yılında ‘İngiltere Yüksek Mahkemesi’ tarafından teyid edilmiş ve günümüze kadar bir ‘Uluslararası Teamül Normu’ olarak korunmuştur.

Bunun gibi birçok kararla birlikte devletler tarafından benimsenmiş bu kesin tutumdan, 20. yüzyılın başlarında vazgeçilmeye başlanmıştır. Bu yıllarda devletin faaliyetleri ile ticari-endüstriyel faaliyetler ayrıştırılmıştır. Bu ayrım hukukçular tarafından ‘devletlerin kesin bağışıklığı’ ilgesinden ‘devletlerin sınırlı bağışıklığı’ ilkesine geçişi göstermektedir. Yargı bağışıklığı ilkesinin bitişini simgeleyen bu geçişle birlikte, devletler taraf oldukları özel hukuk sözleşmelerini ihlal ettiklerinde, diğer devletlerin mahkemelerinde yargılanabilmeye başlamışlardır. Yine uluslararası hukukçulara göre, yargı bağışıklığının bitmesinde Uluslararası hukuk başvurularının yapılamayacağı bir mercii olmamasından kaynaklı siyasi ve ekonomik maliyetler etkili olmuştur.

AVRUPA KONSEYİ VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERDE YARGI BAĞIŞIKLIĞI

1972 yılında imzalanan Avrupa Konseyi Sözleşmesi ile devletlerin yargı bağışıklığını sınırlayan bir yaklaşım benimsenmiştir. Buna göre, “bir devletin, kabul eden devletin vatandaşı veya burada mukim olan bir kişiyle akdettiği iş sözleşmesi ile ilgili konularda, kabul eden devletin mahkemeleri önünde yargı bağışıklığı bulunmamaktadır. Diğer yandan, Avrupa Konseyi Sözleşmesi, “uyuşmazlık konusu, iç hukuku uyarınca kabul eden devletin münhasır

yetkisine giriyorsa, iş akdinde aksine bir hüküm dahi olsa, yabancı devletin

sözkonusu iş akdinden dolayı yargı bağışıklığı bulunmamaktadır. ifadelerine de yer vermektedir.

Diğer yandan, 2004 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ise, yargı bağışıklığının korunmasına yönelik bir tutum sergilemektedir. Sözleşmenin ilgili maddesi, normal şartlarda kabul eden devletin mahkemelerinin yetkili olduğu; kabul eden devletin ülkesinde ifa edilen bir iş akdinden doğan uyuşmazlıklarda, yabancı devletin kabul eden devlet mahkemeleri önünde yargı bağışıklığı ileri süremeyeceğini belirtmektedir.

TÜRKİYE’DE YARGI BAĞIŞIKLIĞI

Türkiye’de 1982 yılında yürürlüğe giren 5718 Sayılı ‘Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un yayınlanmasıyla ‘kesin yargı bağışıklığı ilkesi’ni benimsemeyi bırakmıştır. Yargıtay, 1968 yılında verdiği ilgili kararında, devletlerin kesin yargı bağışıklığı ilkesini şu ifadelerle teyit etmektedir:  

“Dava, davalı ABD ile yapılan istisna akdinden (yapıt sözleşmesinden) doğma bir tazminat isteminden ibarettir. Yabancı bir devletin, Türk mahkemelerinde muhakeme edilmesi, arada sarih bir anlaşma varsa buna, bu yoksa yabancı devletin sarih muvafakatına, bu da bulunmadığı takdirde devletler hukuku ilkelerine tabidir …. Siyasi hakimiyetle sınırlı ve ona ilişkin kaza (yargı) yetkisinin diğer bir devlete teşmili mümkün bulunmadığından, davanın bu yönden reddi, usul ve kanuna ve Devletler Hukuku ilkelerine uygundur.”

Aynı zamanda, 1982 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan bu Kanun’un konuya ilişkin 33. maddesi, yabancı devlete hukuki uyuşmazlıklarda (özel hukuk ilişkileri kaynaklı) yargı muafiyeti tanınmayacağını öngörmüştür. Bu öngörü, devletlerin egemenliğinden kaynaklanan faaliyet ya da işlemleri ile özel hukuktan kaynaklanan faaliyet ve işlemlerin ayırt edilmesini sağlamakta, böylelikle o dönemde birçok ülke tarafından da benimsenen ‘sınırlı bağışıklık’ ilkesine geçilmiştir. Özetle, Türkiye’deki yargı mercilerinin yargı bağışıklığı konusundaki tutumu, ‘sınırlı bağışıklık ilkesi’nin benimsendiğini göstermektedir.

 

TORBA YASA ve YARGI BAĞIŞIKLIĞI

Memur ve emekliye ek zammı da içeren kanun teklifinin Merkez Bankası Kanunu’nda yapılacak düzenleme ise üzerinde en çok durulan madde oldu. Teklifin birinci maddesi, “Banka nezdinde bulunan yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıklar haczedilemez, üzerlerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulamaz ” hükmünü öngörüyor.

Teklifin ilk imzacısı AK Partili Cemal Öztürk, madde gerekçesiyle ilgili, “Merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen diğer merkez bankalarının banka nezdindeki mal, hak ve varlıklarının haczedilememesini öngörüyoruz” açıklamasını yaptı.  CHP ve HDP söz konusu maddenin Anayasaya aykırılık teşkil ettiğini belirtirken, İYİ Partili Durmuş Yılmaz, “Örneğin, “yargı bağışıklığı” ilkesi çerçevesinde bir sorun olabilir mi? İkili hukuki anlaşmalar çerçevesinde bir sorun getirebilir mi? Mütekabiliyetle ilgili bir sorun getirebilir mi?” diye sordu. Muhalefet birinci maddenin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin  önerge sundu.

Teklifin birinci maddesi şöyle:

MADDE 1- 14/ 1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 40’ıncı maddesinin ( III ) numaralı fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

" c) Banka nezdinde bulunan yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıklar haczedilemez, üzerlerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulamaz.”

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; 1'inci maddemiz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 40’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına yeni bir bent eklenmesini getiriyor. Ne diyoruz? “Banka nezdinde bulunan yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıklar haczedilemez, üzerlerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulamaz. ” Bu hükmü ilave ediyoruz. Gerekçemiz şu: Merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen diğer merkez bankalarının banka nezdindeki mal, hak ve varlıklarının haczedilememesini öngörüyoruz.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun ) – Örneğin, “Republic of Argentina ” davasında da mahkeme tarafından, Arjantin Merkez Bankasının hesabının haczedilmesine yönelik taleple reddedilmiştir. Aynı şekilde, İngiltere'de de 1978 tarihli Devlet Bağışıklığı Kanunu, diğer devletlerin ticari olmayan mal ve hakları için cebrî icraya sağını da içeren bir yargı bağışıklığı sağlamaktadır. Bu kanunun 14/4 maddesi ise merkez bankaları bakımından özellikli bir hüküm ön görerek ticari olsun olmasın, merkez bankalarının mal ve haklarına yargı bağışıklığı tanımıştır. Ayrıca, bugün teklif ettiğimiz hükme benzer bir hüküm, doğrudan Fransa Merkez Bankası Kanunu’nda bulunmaktadır. Fransa’da diğer bazı ülke merkez bankalarının hesapları haczedilememektedir. Avustralya, Hollanda ve Kanada’da da icra bağışıklığı sağlayan diğer örnekler olarak zikredilebilir. Ancak Türk hukukunda aynı yönde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası hukuk örneklerine de uygun olarak en azından Merkez Bankamız nezdinde hesap açmak isteyen merkez bankalarına, hesaplarının haczedilemeyeceğine, ihtiyati tedbire ve hacze konu olamayacağına dair somut ve hukuki bir güvence sunmak, bu konudaki cazibeyi ve öngörülebilirliği artırmak ülkemizin yüksek ekonomik menfaatlerine yöneliktir.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; madde önemli, epey de tartıştık, bir çok konu da belki vuzuha kavuştu ama sonuç olarak şöyle: “Tahkimden gelen bir kararın tekrar Türk mahkemesi tarafından teyit edilmesini önlemek için böyle bir kararı alıyoruz, Merkez Bankası Kanunu’na böyle bir şey getiriyoruz.”dedi. Merkez Bankası hukukçumuz. Ben bunun doğru olduğunu  düşünmüyorum sonuç olarak. Yani “Tahkim kararları gelecek, Türk mahkemesi tarafından reddedilecek. Onun için de Türk hukukuna böyle bir düzenleme yapıyoruz. ” Burada bir mantık hatası var; hem hukuk mantığına hem normal mantığa aykırı bir durum söz konusu. Tahkim, uluslararası bir mahkemenin kararını bu şekilde dinlemeyeceğiz yani biz uluslararası hukuka uygun olan, kabul ettiğimiz kanun olarak gördüğümüz, kanunlardan üstün gördüğümüz Anayasamıza göre bir kararı reddedeceğiz. Onun için de buraya böyle bir düzenleme yapıyoruz. Onun için bu önergeyle teklifin maddelerinden çıkarılmasını teklif ediyorum tekrar.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) –Sayın Başkan, Merkez Bankası Başkan Yardımcımız “Bununla ilgili dünya örnekleri var.” dedi ama bizim de yaptığımız incelemelerde, oradaki genel hukuk ilkeleri çerçevesinde bu dünya örnekler var. Ve gördük ki hukuk müşaviri de aynı şeyi söyledi, İngiltere’de başka türlü bir mahkeme kararı alınabiliyor ama Amerika’da başka türlü alınabiliyor. Genel hukuk ilkeleri çerçevesinde bu davalar yürüyor. Benim bildiğim dünyada Merkez Bankası Yasası’nın dercedilmiş böyle bir örnek yok ama Merkez Bankası Başkan Vekilimiz diyor ki: “Benim elimde var. ” Biz milletvekilleri olarak az sonra yasayı onaylayacağız ama bu örnekler bize dağıtılmış değil Sayın Başkan. Bu açıdan benim sizden talebim; bu örnekler dağıtılsın, biz de hukuk müşavirlerine, partimizin hukukçularına gösterelim ve bunları inceleyelim.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) -Şu ana kadar sorulan sorulardan ve alınan cevaplardan ve yapılan tartışmalardan öyle anlaşılıyor ki ülkemizde böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var. Ancak , bunun Merkez Bankasının üzerinden yapılmaması gerektiği bence ortaya çıktı. Dolayısıyla şu anda Birleşmiş Milletlerin aldığı bir karar var, ülkemiz tarafından onaylanmamış. Bunun üzerinde başka ülkelerin yaptığı gibi bizde de çalışmalar var. Dolayısıyla bu konuda Merkez Bankası değil de Adalet Bakanlığı bir çalışma yapsın, bir yasa getirsin; o yasayı burada onaylayalım ve bu işi böylece daha evrensel bir şekilde halledelim diyorum. O nedenle maddeden çıkarılmasını istiyorum.

SONUÇ

Yargı bağışıklığı ilkesi, gerek ulusal gerekse uluslararası arenada 19. yüzyıldan beri birçok tartışmaya sebep olmuştur. Özellikle uluslararası hukukta genel tutumun, yabancı devletin yargı bağışıklığından yararlandığı alanların sınırlandırılması olduğu gözlemlenebilir. Öyle ki yukarıda bahsi geçen ifadelerden de anlaşılacağı üzere, yargı bağışıklığının bitmesinde Uluslararası hukuk başvurularının yapılamayacağı bir mercii olmamasından kaynaklı siyasi ve ekonomik maliyetler etkili olmaktadır.

‘Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ilgili maddesi olan 1.Maddenin Meclis Genel Kurulunda tartışmalara sebep olacağı su götürmez bir gerçek. Ancak insan haklarına karşın işlenen suçlar başta olmak üzere, birçok suça ortaklık ve yataklık eden devletleri caydırabilmek adına, yargı bağışıklığına karşı bir politika yürütülmesi uluslararası hukuk nezdinde olumlu bir adım olacaktır.