• img
    Yükleniyor...

Yeni Afet Yasası: Ne Getiriyor Ne Götürüyor?

Giriş

6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin toplumsal, ekonomik ve psikolojik etkileri hala sürerken, AK Parti tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan yasa teklifi tartışmaları da beraberinde getirdi.

Depremden etkilenen illerdeki kentsel dönüşüm süreçlerinin hızlandırılmasına ve olası İstanbul depreminin zararlarını azaltmaya yönelik önlemlere ilişkin yasa teklifi, ‘Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’nda kabul edilerek, raporu Meclis Genel Kurulu’na havale edildi.

Peki “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ismini taşıyan teklif ne içeriyor, tartışmalar hangi konular etrafında şekilleniyor?

Teklif Neleri İçeriyor?

Teklif, geneli itibariyle 2012 yılında kabul edilen 6306 Sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da, kentsel dönüşüme yönelik değişiklikler ve düzenlemeler içeriyor. Bu düzenlemeler, 6 Şubat tarihli ve Kahramanmaraş merkezli depremler sebebiyle afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde ve depremlerin etkisiyle oluşan hasarlarla bağlantılı yargı usulleri getiriyor.1 Ayrıca, olası İstanbul depreminin de etkilerini azaltmak için yeni politikalar öneriyor. Teklifle öngörülen değişiklikleri, detaylı bir şekilde incelemek gerekirse ‘riskli alanların dönüştürülmesi için yapılan değişiklikler ve yargı usulünde yapılan değişiklikler’ olarak iki başlığa ayırabiliriz.

Yargı Usulünde Yapılan Değişiklikler

Afet bölgeleriyle ilgili olarak idari yargıda görülecek davalarda, “yargı sürecinin daha etkin ve hızlı bir şekilde işlemesi” gerekçesiyle çeşitli değişiklikler öneriliyor. Söz konusu değişiklikler şöyle:

  • İdari yargıda görülecek davalarda, mahkeme tarafından on gün içinde ilk inceleme yapılarak dava dilekçesi hemen tebliğe çıkarılacak.
  • Savunma verme süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 15 gün olarak belirlenecek ve dosyanın daha çabuk işleme alınması için “savunmaya cevap” ile “cevaba cevap” aşamaları kaldırılacak.
  • Yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilen kararlara itiraz edilemeyecek.
  • Keşif ve bilirkişi raporlarının teslim süreleri 15 gün olacak şekilde belirlenecek. Raporlara itiraz süresi de 7 gün olarak düzenlenecek.
  • Nihai kararlara karşı 15 gün içinde istinafa başvurulabilecek; 10 gün içinde istinaf başvurusuna cevap verilebilecek ve istinaf istemi en geç 2 ayda karara bağlanacak.
  • Tam yargı ve iptal davaları birlikte görülemeyecek.
  • Afet bölgelerinde, adli ve idari yargı mercilerindeki depremlerle bağlantılı iş, dava, soruşturma ve kovuşturmalarda bilirkişilik bölge listesinde yer almayan bilirkişiler, ilgili kanunlardaki usule tabi olmadan görevlendirilecek.

Riskli Alanların Dönüştürülmesi İçin Yapılan Değişiklikler

Teklifte, “riskli yapıların tespiti ve yıkılmasına ilişkin süreçlerin daha hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi” gerekçesiyle ise 6306 Sayılı Kanun’da birtakım değişiklikler öngörülüyor. Buna göre:

  • 6306 sayılı Kanun’da da yer alan riskli yapı tespiti, Başkanlık ya da idarece resen yapılabilecek.
  • Riskli yapı tespiti, kolluk kuvveti marifetiyle kapalı kapıları ya da alanların açtırılması suretiyle yapılabilecek.
  • Riskli yapı tespitine ilişkin bilgileri ihtiva eden tutanak, riskli yapıya asılacak, maliklere e-Devlet üzerinden bildirim yapılacak ve ilgili muhtarlıkta 15 gün süre ile ilan edilecek.
  • Kentsel dönüşüm için gelir elde etmek maksadıyla, taşınmazların yapılaşmaya esas arsa metrekaresinin belirli bir miktarı ya da değeri Başkanlığa devredilecek.
  • Riskli yapı olduğu tespit edilen ve yıkımı için yapının maliklerine verilen 60 + 30 günlük süre, tek seferde 90 gün olarak düzenlenecek. 
  • İdare, kolluk kuvveti marifetiyle kapalı kapıları ya da alanları açtırmak suretiyle yıkım işlerini yapabilecek.
  • Riskli yapının yıkılmasından sonra yapılan işlemlerdeki karar verme oranı olan 3’te 2, salt çoğunluk olarak değiştirilecek.
  • Yoksul ya da dar gelirli kişiler, mağdur edilmeden paylı mülkiyet hakkına ve ayni hak olan oturma hakkına sahip olacak.
  • Yapıların yıktırılmasından sonra arsa hâline gelen taşınmazda ortaklığın giderilmesi için dava açılabilecek.
  • Rezerv yapı alanı tanımında yer alan "yeni yerleşim alanı olarak" ifadesi kanundan çıkarılacak. Böylece yerleşim yerlerinde yer alan parseller de rezerv yapı alanı olarak belirlenebilecek.

Özetle, bu kanun teklifiyle, 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”da düzenleme yapılarak, idarenin afet riski taşıyan alanlara müdahalesinin daha da kolaylaştırılması için değişikliğe gidildiği söylenebilir.

Rant Tartışmaları

Teklif özetle böyle iken, peki kamuoyundaki tartışmalar hangi konulara işaret ediyor?

Geçtiğimiz hafta Genel Kurul'a gelen yasa teklifi için AK Parti Grup Başkanvekili Abdullah Güler, 6 Şubat’ta meydana gelen ve Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen bölgelerdeki kentsel dönüşüm süreçlerinin hızlandırılmasının amaçlandığını ve olası İstanbul depreminin de etkilerinin azaltılmasına yönelik politikalar içerdiğini söylemişti.

Ancak teklifle gelen bazı değişiklikler ve Güler tarafından yapılan açıklamalar tartışmaları da beraberinde getirdi. Uzmanlar bu yasa teklifinin birçok yönden hak sahipleri için mağduriyet yaratabileceğini ve kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerin de rahatlıkla rant alanlarına dönüştürülebileceğini öne sürüyor.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un iki yakasına 500 bin kişilik iki yeni yerleşim yerinin inşaa edileceğinin vaadini vermişti. Bunun üzerine dönemin Çevre, İklim ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ise 5 yıl içinde gerçekleştirilecek bu planı detaylandırarak, inşa edilecek 1.5 milyon konutun 500’er binini her iki yakaya, geri kalan 500 bin konutun ise yerinde dönüştürüleceğini açıklamıştı.2

Söz konusu kanun teklifine ilişkin “rant” tartışmalarına bakıldığında da, İstanbul’da bir yer değiştirme ve ‘rezerv alan’ yaptırımlarıyla ranta imkan açılacağı; 2012 tarihli 6306 Sayılı Kanun’da yer alan ve mülkünden çıkarma odaklı politikaların daha da kolaylaştırıldığı ve süreçlerinin hızlandırıldığı ifade ediliyor.

Teklife göre, ‘rezerv yapı alan’ politikasıyla zemini riskli, kendiliğinden çöken, riskli bölgeler boşaltılabilecek; hemen hemen herkes mülkünden çıkarılabilecek. Peki bu nasıl mümkün olabilir?

Rezerv Yapı İlanı: Mülksüzleştirme Politikası mı?

Eylül ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ‘Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şurası’nın sonuç raporuna göre Türkiye’de 31 milyon konut ve 5 milyon ticariden oluşan toplam 36 milyon bağımsız bölüm mevcut. Bu bağımsız bölümlerin 6 milyonu risk altında ve 2 milyon bağımsız bölümün de acilen dönüşmesi gerekiyor.3 Bu da ‘rezerv alan’ kavramının ne kadar kritik olduğunu gösterir nitelikte.

6306 Sayılı Kanun, 2012 yılından beri yürürlükte. Bu yasada ‘rezerv alan’ tanımı şu şekilde yapılıyor:

“... gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya idarenin talebine bağlı olarak veya resen bakanlıkça belirlenen alanlar…”

Komisyonda kabul edilen kanun teklifiyle birlikte gelen değişiklikte ise ‘yeni yerleşim alanı’ ibaresi tamamen çıkarılıyor. Bu değişiklik, mevcut yerleşim yerlerinin de TOKİ ya da yürütme tarafından ‘rezerv alan’ ilan edilebileceği anlamına geliyor. Yani mülkiyet hakkının varlığı önemli olmaksızın herhangi bir bağımsız bölüm ‘rezerv alan’ ilan edilebiliyor.

Uzmanlar bu değişikliğin bir “mülksüzleştirme” politikası olduğunu ve kentteki ‘çevresel adalet’in dengesini bozabileceğini düşünüyor. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen’e göre, bu değişiklikle kent içerisindeki demografik yapı değiştirilebilir ve yoksullar kent çeperine ya da daha da uzağa itilebilir.4

Bu durumda, yeni ‘rezerv yapı’ politikası, halihazırda eleştirilen ‘kentsel rant’ politikalarını da kolayca yeniden bir tartışma konusu haline getirmiş durumda. Öyle ki, bakanlıkça ilan edilen riskli alan sayısı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı çalışmalarda belirtilen riskli alan sayısı birbirinden çok farklı.

Bakanlık ve Belediye Verileri Farklı

İstanbul Planlama Ajansı’nın çalışmalarına göre, dönüştürülmesi gereken riskli alan sayısı 142 olarak belirtiliyor. Ancak bakanlık tarafından belirlenen ilan edilen riskli alan sayısı 69 ve rezerv alan sayısı 127. Buna ek olarak, bu alanlar karşılaştırıldığında yalnızca 2 riskli alan ve 7 rezerv alan birbiriyle örtüşüyor. Buna ek olarak, 6306 Sayılı Kanun kapsamında 8’i askeri bölge ve 17’si rekreasyon alanı olan 78 alan imara açılmış. Bu alanlardan yalnızca 4 tanesinde TOKİ ve Emlak Konut tarafından proje üretilmiş, geri kalanları da inşaat şirketlerine verilmiş. Dahası, TOKİ tarafından üretilmiş olan ve halen üretilen konutların %15’i kentsel dönüşümle ilgili ve Emlak Konut’un yaptığı konutların da %69’u lüks konut statüsünde.

Dolayısıyla, yalnızca İstanbul için geçerli olan bu tablonun rant ve afet ilişkisi üzerinden okunabilmesi çok doğal. Özellikle rezerv alan olarak ilan edilen alanların ‘kentsel dönüşüm’ gerekçesiyle dönüştürülmesi ve özel şirketler tarafından proje alanı olarak kullanılması, üretilen konut alanlarının ‘lüks’ statüde olması ve rekreasyon alanlarının azalarak yerine konut ve ticari alan yapılması ‘mülksüzleştirme’ ve ‘çevre adaletsizliği’ politikası olarak okunabilir.

"Uygulama Projesi Olmadan İhale"

Kanunun getireceği bir diğer tartışmalı konu ise uygulama projesi olmaksızın ihale konusu. Teklifle birlikte riskli bölgelerin ‘uygulama projesi’ olmadan da ihale edilebilmesinin yolu açılıyor.

Uygulama projesi yapılması, bir yapının tüm detaylarıyla birlikte (tesisat, inşaat, peyzaj, vb.) projelendirilmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla, uygulama projesi olmadan ihale edilmesi demek, tüm proje sürecinin görmezden gelinmesi anlamını taşıyor. Bu da, bir inşaat sürecinin tıpkı bir fabrika ürünü gibi ‘yerinde imalat’ niteliği kazanmasına sebep oluyor.

Bu durumun özellikle afetlerle ilgili bir kanun teklifinde geçirilmesi fazlasıyla çelişkili. Çünkü uygulama projesi olmadan bir yapının inşa edilmesi, o bölgedeki herhangi bir doğal faktörün (topografya, heyelan, taban suyu, sel sınırları, fay hatları, vb.) görmezden gelinmesi demek oluyor.

"Yerel Yönetimler Görmezden Gelinebilir"

Yerel yönetimlerin yetkilerini belirleyen, başta 6360 ve 5216 sayılı kanunlar olmak üzere birçok yasanın varlığına karşı, ‘yürütmenin kentsel dönüşüm’ politikalarının çift başlılık yarattığı açıkça ortada. Örneğin imar planlarındaki değişikliklerin çok büyük bir kısmını bakanlık gerçekleştirebiliyor ve "kentsel dönüşüm" adı altında planlar oluşturulup ruhsatlar verilebiliyor.

Yeni kanunla birlikte ilan edilebilecek ‘rezerv alanlar’ ile yerel yönetimlerin kararlarının tamamen görmezden gelinebileceği de tartışma yaratabilecek olasılıklardan bir tanesi haline geliyor.

Sonuç ve Değerlendirme

2012 yılında kabul edilen, 6306 Sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’, uygulanış biçimi açısından birçok tartışmaya sebep olmuştu. Bunlardan en önemlisi, kent yoksulluğunun fazla olduğu gecekondu bölgelerinin boşaltılarak farklı sosyo-ekonomik yapıların kullanımı için dönüştürülmesi olmuştu.

Yeni teklif de yalnızca hazine arazileri ya da riskli ve ya dönüşüme ihtiyaç duyulan alanların değil; yapıların sağlam olduğu ya da mülkiyet sahiplerinin sosyo-ekonomik durumunun iyi olduğu alanların da yürütme tarafından ‘rezerv alan’ ilan edilerek boşaltılabilmesinin önünü açıyor.

‘Rezerv alan ilanı’ tartışmaları elbette yalnızca mülksüzleştirme üzerinden değil, aynı zamanda kültürel mirasın yok edilmesi üzerinden de okunabilir. Yani, ‘kentsel dönüşüm’ gerekçe gösterilerek kentlerdeki tarihi dokular ya da kültürel miras özelliğine sahip yapılar da kamu yararı aranmaksızın rezerv alan ilan edilerek başka nitelikteki alanlara dönüştürülebilir.

Gazeteci Bahadır Özgür, bir makalesinde bu durumu riskli yapıların bulunduğu, Zeytinburnu’ndaki bir alanın kentsel dönüşüm süreciyle örnekliyor. Tek katlı yapıların bulunduğu bu alan, çevresindeki yeşil alanla birlikte bir yurtdışı şirketine satılıyor ve alanda daha sonra rezidans ve alışveriş merkezinden oluşan bir yapılar bütünü inşa ediliyor.6

Sonuç olarak, ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ başta ‘mülksüzleştirme, kentsel rant, yerinde imalat’ olmak üzere birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor.

Kaynaklar

  1.  Balta, Adem. “Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren teklif Komisyonda kabul edildi.” Anadolu Ajansı, 24 Ekim 2023, https://www.aa.com.tr/tr/politika/kentsel-donusume-yonelik-duzenlemeler-iceren-teklif-komisyonda-kabul-edildi/3031297. Erişim Tarihi:  3 Kasım 2023.

  2.  Hürriyet Gazetesi. “1.5 milyon konut nereye taşınacak? Bakan Kurum İstanbul'daki dönüşümü rezerv alanı anlatarak paylaştı.” Hürriyet, 9 Mart 2023, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/1-5-milyon-konut-nereye-tasinacak-bakan-kurum-istanbuldaki-donusumu-rezerv-alani-anlatarak-paylasti-42231209. Erişim Tarihi: 3 Kasım 2023.

  3.  “Bakan Özhaseki, Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şûrasi'nın Sonuç Bildirgesini Açıkladı.” T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 5 Ekim 2023, https://csb.gov.tr/bakan-ozhaseki-deprem-gercegi-ve-kentsel-donusum-s-rasi-nin-sonuc-bildirgesini-acikladi-bakanlik-faaliyetleri-38831. Erişim Tarihi: 6 Kasım 2023.

  4.  

     Çaklı, Osman. “Afet yasası teklifi: 'İnanılmaz bir soygun süreci yaşanacak.'” Artı Gerçek, 31 Ekim 2023, https://artigercek.com/cevre/afet-yasasi-teklifi-inanilmaz-bir-soygun-sureci-yasanacak-271200h. Erişim Tarihi: 6 Kasım 2023.

  5.  Özgür, Bahadır. “Erdoğan, İstanbul tarihinin en büyük mülkiyet gaspına hazırlanıyor.” Gazete Duvar, 30 Ekim 2023, https://www.gazeteduvar.com.tr/erdogan-istanbul-tarihinin-en-buyuk-mulkiyet-gaspina-hazirlaniyor-makale-1644909. Erişim Tarihi: 6 Kasım 2023.